Biber Çavuş’un Yalnız Kalpler Kulübü Bandosu

Müzik ve popüler kültür tarihinde gidişatı değiştiren, yeni kültürel hareketlere ve modalara yol açan belli kayıtlar vardır. Bill Haley & His Comets’in “(We’re Gonna) Rock Around The Clock”ı, Elvis Presley’nin “Heartbreak Hotel”i, Robert Johnson’ın The King of Delta Blues Singers’ı, Bob Dylan’ın Highway 61 Revisited’ı, the Velvet Underground’un The Velvet Underground & Nico’su, Bob Marley’in Burnin’i, Sex Pistols’ın Nevermind the Bollocks, Here’s the Sex Pistols’ı gibi. Örnekler çok da fazla değil. Etkileri düşünüldüğünde hepsi mühim albümler, teklilerdir. Ama hiçbirinin etkisi geçen ay piyasaya çıkışının 50. yılı kutlanan the Beatles albümü Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band ile kıyaslanamaz. Diğerleri birer mihenk taşı ve ardından gelenler için model teşkil eden kayıtlar olsalar da, Sgt. Pepper, gelmiş geçmiş en zihin açıcı albüm olarak tescillenmiş, önemi sabitlenmiş ve yücelmiştir. Bu yazıda akıl almaz tekniklerle kaydedilen bu albümün hikâyesiyle birlikte, niye bu kadar önemli olduğunu anlatmak istedik.


Aslında hikâye enteresan bir şekilde Bob Dylan ile başlıyor. 1965’te Dylan Amerika’nın göbeği diyebileceğimiz (ya da göbeğin biraz solundaki kaşınan yer) Colarado’da bir arabanın içinde olağan gezilerinden birindeyken, yerel radyoda çalan en iyi 10 şarkıdan 8’inin Beatles’a ait olması kafasına bir şeyin dank etmesini sağlar; grup müziği yapmak. Tüm tepkileri göze alarak gitarın elektrik fişini takması ve Bringing It All Back Home albümünü kaydederek the Beatles’ı zirveden indirmesinin ardından, efsanevi Highway 61 Revisited albümünü çıkartması, bütün dünya ile birlikte dört beatle’ın da büyük takdirini kazanmasına yol açar. Dylan ile Beatles üyeleri ilk kez 1964’te, New York’ta bir otel odasında bir araya gelirler. Dylan kaldıkları otel odasına girdiğinde hepsi çok heyecanlanır. En kuul tavrıyla ucuz şarap söyleyince onlar da Hamburg dönemlerinden kalma alışkanlıkları ve o yılların modları1 için leblebi mahiyetindeki bir uyuşturucu olan speed (amfetamin) ikram ederler karşılık olarak. Dylan geri çevirir ve masaya oturup bir joint sarmaya başlar. Utanarak daha önce hiç marijuana içmediklerini söylerler. Dylan “Nasıl ya,” der, “O şarkıyı nasıl yazdınız o zaman?”2 Joint’i Lennon’a uzatır. Lennon pas geçer “çeşnicibaşı” olarak Ringo’yu öne sürer. Sonra Dylan gece boyunca sarmaya devam eder. Velhasıl, the Beatles için yeni bir dönem başlar.

Sgt. Pepper’dan önceki albümleri için kayda girdiklerinde, hepsinin önünde açık bir hedef vardır artık. Beatlemania’dan kurtulmak, konserlerde çığlıklar atan seyircilerin karşısında sirk hayvanı gibi oradan oraya turne yapmadan müziğe konsantre olmak ve Dylan gibi bütünlüklü bir albüm kaydedebilmek. 

İçsel dünyalarının, siyasi hoşnutsuzluklarının, manevi huzurlarının, aradıklarının, bulduklarının, bulamadıklarının müziğini yapmak; dinleyeni düşündürecek bir müzik yapmak. 1965 Aralık’ında çıkan Rubber Soul’da ilk kez bunu başarırlar da. Şarkıların ruh hallerinin farklılıkları ve eski alışkanlık şarkıları da barındırması açısından tam olarak bütünlüklü bir albüm olmasa da; kayıt seanslarında yaptıkları deneyler ile sound’a getirdikleri yenilikler, “In My Life” gibi John Lennon’ın kendi yaşamına ayna tuttuğu bir şarkı barındırması, grubun eski muzip günlerine geri döndüklerinin işaretlerini taşıyan “Drive My Car”, albümün ciddi bir mesaiyle, çalışılmış yeni sözleri ve yepyeni düzenlemeleriyle the Beatles’ın sahnede saçlarını sallayan ucubelerden, ciddi müzik dinleyicisi için çalan/söyleyen ciddi müzisyenlere evrilmesinin başlangıcıdır Rubber Soul. Beatles büyümüştür ve artık sanatsal albümler yapacaktır. Ama bir sinyal daha çakmıştır albüm. Adının tipografisinden “It’s Only Love”ın başında bu sefer gerçekten “I get high,” demelerine (albümün sadece ABD’de basılan versiyonunda yer alır bu şarkı ve doğrudan Dylan’a bir göndermedir) yeni bir duruma uyandırır, topyekun asit testine3 hazırlanan Amerikalıları. “Beatles’ın kafası gerçekten iyi olabilir mi yahu?” diye sormaya başlar sinyali alanlar.

Ardından gelen Revolver’da çıtayı biraz daha yükseltirler. Albüm öncesi Harrison, Lennon ve Starr marijuanadan LSD’ye geçiş yapmıştır. Lennon ve Harrison yaşadıkları tribal deneyimlerin izdüşümlerini müzikal serbestliği yakalamaya çalışmak için denemeler yaparken, McCartney ise esinini Londra’nın yükselen sanatsal ve entelektüel ortamında (Swinging London4) aramaktadır. “Tomorrow Never Knows” Lennon’ın triplerinin “Eleanor Rigby” McCartney estetiğinin en dikkat çeken örnekleridir. Özellikle “Tomorrow Never Knows”da kullanılan teyp manipülasyonlarının5 bir pop müzik albümünde bu şekilde kullanılmasına daha önce rastlanmamıştır. Tabla ve sitar gibi Hint enstürmanlarının kullanımı (George Harrison o dönemde sitar ustası Ravi Shankar’ın etkisi altındaydı), klavsen ve vibrofon gibi enstrümanların düzenlemelere yerleştirilmesiyle Revolver hem psikodelik, hem yüksek artistik yönelimler, hem de dünya müziği örnekleri içeren bir albümdür. Lakin bir sorunu vardır, stüdyoda harikalar yaratılırken, bu parçaları sahnede çalmak imkânsız hale gelmiştir. Ve the Beatles, bir daha konser vermeyeceğini açıklar.

Revolver’la aşağı yukarı aynı dönemde Bob Dylan Blonde on Blonde, the Beach Boys Pet Sounds, the Byrds Fifth Dimension, Frank Zappa & the Mothers of Invention Freak Out! albümlerini çıkartır. Sanatsal yaklaşımlarıyla tüm zamanların en iyi albümleri arasında gösterilen bu albümler Beatles’ı endişelendirir. Revolver yeterli gelmez onlara. Daha iyisini yapmak için kafa yormaya başlarlar. İşte Sgt. Pepper böyle bir arka plan üzerine ortaya çıkar.

Üzerinden 50 yıl geçtikten sonra Sgt. Pepper’ı dinleyen biraz evrimleşmiş genç bir kulak, bir iki “tuhaf” parça dışında, bu albüme niye bu kadar büyük değer atfedildiğine bir anlam veremeyebilir. Pek haksız da sayılmaz. Psikodelik müziğin yeniden altın dönemini yaşadığı bu günlerde pek çok yenilikçi müzisyen ortaya çıkıyor ve hâlâ denenecek bir sürü yöntem olduğunu gösteriyorlar. Keza arada krautrock, progressive rock, art-rock gibi bir hayli deneysel janrlar ortaya çıktı. Elektronik müzik büyük bir gelişme gösterdi. Elektronik müziğin popüler kültüre kattığı deneysel yaklaşımlara kulaklarımız oldukça alıştı. Artık müzik zaten hep böyleymiş gibi dinliyoruz pek çok yeni çalışmayı. Ama 1967’de bunların hiçbiri yoktu. Beatles dünyanın en popüler grubuydu. Her biri 1 numara olmuş onlarca pop şarkısı yapmışlar ve 7 yıl içerisinde her adımlarıyla devirlerini doğrudan etkilemişlerdi. Ama bambaşka bir işe kalkıştılar. İlk günden beri birlikte çalıştıkları prodüksiyon dehası George Martin ile birlikte, stüdyonun kendisini bir müzik enstrümanı olarak kullandılar. Avangard müzik kompozitörlerinin yaklaşımlarını kendilerine has armonik uyumları ve söz yazma kabiliyetleriyle birleştirerek popüler müzik dinleyicisine sundular. The Beach Boys’un dehası Brian Wilson’ın Pet Sounds’da denediklerini bir üst seviyeye taşıyarak milyonlarca kişiye ulaşacak bir başyapıta dönüştürdüler. Popülerliklerini kullanarak deneyselliği herkesin –ama herkesin- dinleyeceği hale dönüştüren ilk grup oldular bu albümle.

Biber Çavuş’un Yalnız Kalpler Kulübü Bandosu fikri Paul McCartney’den çıktı. Başta Sgt. Pepper adında bir McCartney şarkısı/taslağı vardı. McCartney fikri geliştirdi. Neden bütün grup hayali bir bando gibi çalmasındı ki albümü? Bando alter-egolarının fısıldadıklarını icra edecekti. Parçalar arasında ses boşluğu olmadan (bu anlamda bir ilktir), hayali grup bütün albümü çalacaktı. Müzik tarihinin en erken konsept albümlerinden biri kabul edilen Sgt. Pepper, aynı zamanda eleştirmenler tarafından proto-progressive, proto-art rock gibi henüz olmayan türlerin öncül albümü olarak kabul ediliyor günümüzde. Ve 2000’lerin başlarına kadar sürecek albüm çağının (albüm formatının baskın olduğu dönem) başlangıcı olarak da kabul ediliyor.

Albümün kayıt sürecinde muazzam teknik detaylar ve yenilikler var. Burada detaylara girip sizleri sıkmayalım. Ama iki örnek6 neler olduğunu biraz anlatır. Kayıt seanslarına başlandığında ilk kaydedilen şarkı “Strawberry Fileds Forever” idi. Kayıt süreci uzadıkça uzayınca plak firmasının baskılarını susturmak için albümden önce “Penny Lane” ile birlikte 45’lik olarak piyasaya verilen bu şarkıları da Sgt. Pepper’a dahil etmek yanlış olmaz aslında. Lennon’ın çocukluğunun geçtiği mahalledeki bir park olan Strawberry Fields’daki günlerini anan şarkı, aslen evliliğinin sonuna gelmiş bir yetişkinin çocukluğunu anan bir hüznü barındırıyordu. Bu yüzden ilk seferde çok basit bir düzenlemeyle kaydedildi. Ama Lennon memnun değildi. Tekrar tekrar kayıtlar yapıldı. Orkestrasyonal bölümler eklendi, çıkartıldı, tekrar eklendi. Lennon ilk versiyondaki basitlik ve yavaşlıkla son versiyondaki Barok orkestrasyon arasında kararsız kalmştı. Sonunda şöyle buyurdu, “İkisini birleştirin.” Ama iki sorun vardı, kayıtlar ayrı anahtarlardan, tamamen farklı tonlarda ve tempolarda kaydedilmişti. George Martin onların dehasına sonsuz güvendiğinden dileği yerine getirmek üzere ekibiyle stüdyoda dört haftada 55 saat uğraştıktan sonra iki versiyonu birbirine eklemeyi başardı. Sonuç ortada.

İkinci hikâye albümün en enteresan şarkısı “Being for the Benefit of Mr. Kite!”. Yine Lennon (aslında stüdyoda olan bitenle ve kayıt teknikleriyle hiç ilgilenmiyordu. Sezgileriyle davranıyordu. Stüdyoda saatler harcayan ve mükemmeli arayan McCartney’di), bulduğu bir sirk ilanını odasının duvarına asıp piyanonun başına geçerek asidini çakıyor (tüm süreç boyunca grup elemanları stüdyoda joint dışında hiç takılmamışlar, onu da Martin’den gizli gizli. LSD’yi ise tek başlarına kullanmışlar. Bu arada McCartney de kullanıyor artık) ve elinde sözler ve akordların yazılı olduğu bir kâğıtla stüdyoya gidiyor. Lennon Martin’e sahici bir sirkin bütün renklerini, taytlı akrobatları, hayvan kokularını, atlıkarıncaları verebilmek istediğini söylüyor. “Talaş kokusu duymak istiyorum,” diyor. Artık bu tip taleplere alışık olan Martin, biraz daha detaylandırmasını istiyor. Lennon çocukluğunda izlediği bir çizgi filmin müziğinden bahsediyor. Atlıkarıncalarda kullanılan eski moda körüklü orglarla bir kayıt almaya karar veriyorlar. Ama böyle bir org bulunamıyor bir türlü. Martin de eski plaklardan kayıtlar toplayıp bunları banda aktarıp düzenlemeler yapmaya başlıyor. Olmuyor. Bantların hızlarını değiştirip üzerine laternayla partisyonlar yazıyor. I-ıh, “Talaş kokusu almıyorum,” diyor Lennon. Aklını yitirmek üzere olan Martin, eline bir makas alıp bantı küçük küçük parçalara bölüyor ve stüdyoya saçıyor. Ardından asistanlara parçaları rastgele birbirine tutturmalarını söylüyor. Ortaya çıkan sese biraz yeni seslerle birleştiriyor ve buram buram talaş kokusu.

Efsanevi kapağından limitsiz stüdyo imkânlarının (mesela “A Day in the Life”ta 24 ölçü çalması için Londra Senfoni Orkestrası’ndan 40 kişi kiralanmıştır) ve 24 saat boyunca kayda girileceğine dair bir haber gelmesi olasılığına karşı tüm ekibin hazır bekletildiği aylar süren kayıt sürecine; yaratıcılık, muziplik, mutluluk, aşkınlık, haz içeren sözlerinden vodvil, sirk müziği, avangard, Hint müziği, oda müziği, rock ‘n roll, caz, Western gibi farklı farklı müzik türlerini aynı armonik yaklaşımla harmanlayarak bir konsepte oturtan sound’una, Sgt. Pepper’s Lonely Hearts Club Band müzik tarihinin ve popüler kültürün kilometre taşlarından biri. Kuşağının entelektüel yaklaşımının en önemli tezahürü.

Yıllar sonra Sgt. Pepper hakkında bir belgeselde George Martin Paul McCartney’ye “Yahu o albüm nasıl ortaya çıktı?” diye sorar. “Tek kelimeyle,” diye cevaplar McCartney, “uyuşturucular ve esrar.” “Ama hep öyle değildiniz,” der Martin. “Öyleydik, Sgt. Pepper tam bir uyuşturucu albümüydü.” İşin ilginç tarafı, albümün çıkışının ardından dördünün de uyuşturucuyu bırakmasıdır.

Albümün piyasaya çıktığı 1967 yazında, dünyanın dört bir köşesinde radyolardan, arabalardan, evdeki pikaplardan semaya sadece bu albümün sesleri yükseliyordu. O yazı bir düşünün. Tüm dünya bir mutluluk ütopyası yaşıyor. Bir yanılsama belki, ama bir düşünün.

Tayfun Polat

tayfunpolat@hotmail.com

Dipnotlar:

  1. ‘50’lerin sonlarında Londra’da ortaya çıkmaya başlayan altkültür hareketi. İsimlerini siyah müziğe tutkuları ve modern caz dinlemelerinden alırlar. İtalyan modasını yakından takip edip ısmarlama kıyafetlerine büyük özen göstermeleri, Vespa ya da Lambretta marka scooter motorları, bütün hafta çalışıp (hepsi işçi ya da orta sınıf çocuklarıydı) Cumadan Pazartesi sabahına partilemeleri ve bu partilerin temposuna dayanabilmek için speed kullanmalarıyla bilinirler. Estetik kaygılarıyla ‘60’ların ortalarında dünyayı sallayacak Swinging London modasının ortaya çıkmasını sağlamışlardır.
  2. Bob Dylan Beatles’ın “I Want To Hold Your Hand” şarkısında geçen “I can’t hide” (saklanamıyorum) sözlerini “I get high” (kafam güzel) anlamış ve öyle olduğu konusunda da ısrar etmiştir.
  3. Asit Testi. Timothy Leary’nin halüsünojen uyuşturucular üzerine yaptığı deneyleri şiar alarak, yazar Ken Kesey’nin The Merry Pranksters adlı bir çeteyle San Fransisko, Bay Area bölgesinde katılanların LSD kullanarak aşkın bir deneyim yaşamasını amaçlayan partiler. 1968’de LSD’nin illegal bir uyuşturucu olarak kabul edilmesine kadar ABD’nin pek çok şehrine sıçramış bir hareket.
  4. ‘60’ların ikinci yarısında Londra’da ortaya çıkan sanat, müzik ve moda akımı.
  5. Sesin manyetik bant üzerine kaydedilmeye başlaması, avangard müzisyenler için yepyeni imkânlar ortaya çıkarttı. Bantın devir hızıyla oynamak, ileri ya da geri sarmak, kesip yapıştırmak gibi pek çok işleme genel olarak teyp manipülasyonu diyebiliriz.
  6. Bu bölümdeki anektodlar James Miller’ın Çöpteki Çiçekler – Rock And Roll’un Yükselişi 1947-1977 isimli kitabından (Agora Kitaplığı, 2005) alınmıştır.

👋🏼