Bu yaz memlekete gelecek isimler birbiri ardına açıklanırken ve yalan yok, gayet de önemli isimler ağırlanacakken, sadece bir tek ismin beni heyecanlandırması üzerine gaza gelip tuşlara vurmaya başlıyorum. Ey ahali, var mı Happy Mondays’den güzeli?


Bence yok. Niye yok, çünkü buralara hayli geç intikal etse de onlar olmasa “24 Saat Parti İnsanı” olamayacaktık bir türlü. Yaş kemale erse de, çılgın partiler düzenlemeyi, Cuma iş çıkışından, pazartesi işbaşı yapana kadar koyverdiğimiz haftasonlarını minnetle anmamızın sebebi de onlar.

Pazartesileri işe mutlu gittiğimiz o günleri de onlara borçluyuz. Sizi bilmem, ama bizim kuşakta var böyle insanlar. Yoksa tabii ki önce mod’lar icat etti haftasonu kopuşlarını. Ama rave kültürünün temelini de Happy Mondays attı.

Daha geçen sayı, Primal Scream’i yazarken, Manchester sound’u hadisesinden, Madchester kafasından bahsetmiştim. Şimdi tekrar edip can sıkmayayım. Ama kısaca belirtmek gerekirse, Factory Records’un beyni Tony Wilson, Hacienda’daki bir gruplar çarpışması gecesinde onları keşfedip peşpeşe albümlerini basmamış olsaydı, böyle bir müzik türü olmazdı. Türün Happy Mondays ile birlikte en önemli grubu sayılan Stone Roses’ın bile esin kaynağı onlar. Şimdi pek çok müzikseverin yere göğe sığdıramadığı Ian Brown’ın isminin büyüklüğüne altyapı olan gruptan bahsediyorum.

Peki Ian Brown bu kadar önemli bir müzik şahsiyetine dönüşürken, Happy Modays’in esas adamı Shaun Ryder’ı kim tanıyor? Fotoğraflarda gençlik halini (altta, sağdaki) ve şu andaki durumunu görebileceğiniz Ryder (ve tabii ki Bez, iki fotoğrafta da en sağdaki), bu çöküşü müzmin bir hayat yaşayarak sağlamadı. Shaun Ryder adı hep birtakım çılgınlıklarla anıldı. Efsane film 24 Hour Party People’da da geçen bir hadise gerçektir ve Shaun Ryder’ı anlamaya yeter aslında. Grup 4. stüdyo albümünü (Yes Please!), Eddie Grant’ın prodüktörlüğünde, onun stüdyosunda, Barbados Adası’nda kaydetmeye karar verir. Bu kararın bir sebebi de adadaki izole yaşamda Ryder ve gruba onun torbacısı olarak giren, sonra önce dansçı, ardından da yavaştan müzisyen olan Bez’in (Mark “Bez” Barry), ağır eroin alışkanlıklarından kurtulma olasılığıdır. Fakat adanın namı crack furyasının ortasında olmasıdır. Ryder iki günde eroinden crack’e geçer ve teslim tarihi gecikmiş kayıtlar, kalan prodüksiyon parası da uyuşturucuya yatırılmaya başlayınca iyice gecikir. Sonunda stüdyodaki enstrümanları satmaya başlarlar. Adadan kurtuluşları albümün master kaydını rehin bırakarak sağlanır. Albümün bu olağanüstü maliyeti, bir efsane olan Factory Records’un faaliyetlerini sonlandırmasında önemli bir etkendir.

Ryder, Mondays’e ara verdiği ‘90’ların ortasında kurduğu Black Grape ile katıldığı bir TV şovunda öncesinde (aşırı alkollü bir halde) az sonra seslendireceği Sex Pistol şarkısı “Pretty Vacant”da küfür etmeyeceği üzerine söz verir. Ama işler öyle gitmez. Channel 4’da ömür boyu canlı yayın yasağı getirilmiş tek müzisyen Shaun Ryder’dır. En son İngiliz ITV kanalında bir reality show’a katılır, “I’m a Celebrity… Get Me Out of Here” (Ben Bir Ünlüyüm… Beni Buradan Çıkarın) ve yarışmayı ikinci olarak bitirir. Ryder’ın yaptıkları, yazdıkları (kariyerinin önemli bir kısmını da köşeyazarı olarak yaptı) anlatmakla bitmez. 2000’lerin yetenekli şarkı sözü yazarı Pete Dogherty’nin ve uyuşturucu bağımlılığının, şöhretini sesinin mükemmelliği yanında biraz da uçarılığı ve alkol-uyuşturucu sorunlarıyla sağlayan Amy Winehouse üzerine koparılan fırtınalar düşünüldüğünde, Shaun Ryder yaşayan bir efsanedir. Hayatının büyük bir kısmını uyuşturucularla boğuşarak geçiren rock-star’lardan biri olduğu için değil. Leonard Cohen’in Görkemli Kaybedenler kitabını baştan yazdıracak bir kariyere sahip olduğu için.

Tabii Happy Mondays’in büyüklüğünü Ryder kardeşlerin (grubun kurucu üyelerinden biri de Shaun’un kardeşi Paul’dür ama artık bir Monday değil) ve Manchester’in en renkli şahsiyetlerinden biri olan Bez’in aşırılıklarıyla açıklayamayız tabii. Mondays’in ‘90’ların müziğine ve başta Oasis, The Charlatans gibi gruplar olmak üzere Britpop’a verdiği ilhamı bir grup hergelenin yaptıklarıyla açıklamak için 10 yıl geç kalmışlardı. Müzik dünyasının müzik yapmadan, salt tavırlarıyla ve hergelelikleriyle ilham veren en büyük grubu Sex Pistols, bunu bir daha kimsenin beceremeyeceği kadar etkili bir şekilde yapmıştı çünkü. Mondays ise ritmik, hatta funk’a kayacak kadar ritmik gitarları, acid house, saykodeliya ve soul’u birleştiren hissiyatlarıyla yepyeni bir müzik yapıyordu. Factory’den çıkan ilk albümlerinde John Cale, ikinci albümde Martin Hannett, üçüncü albümde Paul Oakenfold gibi usta prodüktörlerle çalışmış olmaları da bu benzersiz sound’un inşasında etkilidir tabii. Ama Mondays’in gitar tonu her duyuşta ayrılabilecek kadar belirgindir. Efsane şarkıları “Step On”, “Hallelujah”, “Loose Fit”, “24 Hour Party People”, “Kinky Afro”, “Lazyitis”, “Bob’s Yer Uncle”… hepsinde bu süslü ve fuse’lu gitar tonu duyulabilir. Sadece 2000’lerde tekrar bir araya geldiklerinde yaptıkları 2007 tarihli Uncle Dysfunktional bu tondan ve sound’dan ayrı bir yere koyulabilir.

Kaldı ki, Happy Mondays’in verdiği ilham, sadece müzikal de değildir. ‘70’lerin hippy modasını, sahnedeki dansları ve giyiniş tarzlarıyla ‘80’lerin “baggy” tarzına evirmiş ve bir 10 yıl boyunca İngiliz gençliğinin dans etme ve giyinme biçimini etkilemişlerdir. Siz boyna çapraz asılmış çanta, balıkçı şapkası, bol pantalonlar nerden çıktı sanıyorsunuz? Ya da açın YouTube’u, izleyin birkaç kliplerini. Bez gibi mi dans ediyorsunuz siz de? Şaşırmayın.

Happy Mondays’in en büyük liste başarısı iki şarkılarının (“Step On” ve “Kinky Afro”) Birleşik Krallık listelerinde 5. sıraya kadar yükselmesi. Pills, Thrills and Bellyaches (Haplar, Titremeler ve Karınağrısı, tam da grubun 1990’daki durumunu özetleyen bir isim) ise aynı listenin albümler klasmanında 4.’lüğe kadar yükselmiş. Bir EP, 5 albüm. Asla milyonlar satmadılar. Hiç büyük isim olmadılar. Hiç ağırlıkları olmadı. Hatta Ryder’ın kendisi, bizzat ortamların maskarası oldu (biraz da şarkı sözlerinde de anlaşılan müthiş mizah duygusu ve hazır cevaplığıyla). Kimse onları müzik tarihinin “en iyi bilmem ne” listelerine almaz. Belki kimse onları ciddiye almaz. Ama bunların hiçbiri Happy Mondays’in popüler müziğin gidişatındaki etkisini azaltmaz.

Diyeceğim o dur ki, Happy Mondays memlekete geliyorsa, gidip bir bakmak farzdır. Ne Shaun Ryder eskisi gibi olacaktır, ne Bez, ne de Gary Whelan (artık sadece üçü devam ediyorlar). Ama bu yıl konsere gelenler arasında, buralara daha önce de gelmiş bir sürü ismin yanında, Happy Mondays hâlâ en önemli isimdir bence. Hatta katıldıkları One Love Festivali’nde sahne alacak olup da, onlardan etkilenmemiş bir grup daha olmayacak sahnede (yerliler hariç). İsterlerse playback yapsınlar, farketmez. Onları kanlı canlı görmek…

kargamecmua, Haziran 2011

👋🏼